BİR KORUMA TEDBİRİ OLARAK ARAMA
Suç şüphesi altında olan kişilerin veya sanıkların hem kendilerini suçtan korumak istemeleri hem de delilleri gizlemek hatta yok etmek istemeleri insan doğasının bir sonucudur. İşte soruşturma evresinde elde edilen bulguların, ileride duruşmada delil olarak kullanılabilmeleri için, elde edilen şeylerin bozulmadan ve yıpranmadan saklanmaları gerekmektedir. Buna hizmet eden hukukî araçlar da koruma tedbirleri olarak adlandırılmaktadır. Koruma tedbirleri yalnızca ceza muhakemesinde düzenlenen ve başvurulan bir kurum olmayıp; koruma tedbirleri ile hukukun birçok alanında karşılaşılabilir. Mesela Medeni Usûl Hukuku’nda ve İdarî Yargılama Hukuku’nda var olan “ihtiyatî tedbirler” bu nevidendir.
Koruma tedbirlerinin Ceza Muhakemesi’ndeki bir çeşidi ve inceleme konumuz olan arama ise, saklanan bir şüpheli kişinin veya gizlenen delillerin ya da saklı tutulan yahut müsadere edilecek eşyanın meydana çıkarılması amacıyla plânlı bir şekilde[1], ev veya diğer yerlerde yapılabileceği gibi; bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek amacıyla da gerçekleştirilebilir.[2] Bunlardan ilki adlî arama olup, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 116 ve devamında düzenlenmiş iken; önleme araması PVSK madde 9’da düzenlenmiştir.
Sayılan kanunların haricinde, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları tarafından çıkarılan, adli ve önleme aramalarını düzenleyen 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 25832 sayılı Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği bulunmaktadır (Bundan sonra Yönetmelik olarak geçecektir). Ancak bu yönetmeliğin geçerliliği hakkında tartışmalar bulunmaktadır. “Doktrinde Hafızoğulları, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın birlikte yürütmek üzere çıkardıkları ve kamu idaresinin kendi iç yönetimlerinin sınırlarını aşan böylesi bir yönetmeliğin yok hükmünde olduğu iddiasını ileri sürmüştür. Yazar görüşünü, kanunilik ilkesinin egemen olduğu ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukukunda, açık ceza normlarını doldurma dışında, idarenin hiçbir adla düzenleyici işlem yapamayacağı savına dayandırmaktadır. Anayasa’nın Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerine tanımış olduğu yönetmelik çıkarma ve diğer düzenleyici işlemleri yapma yetkisinin münhasıran kendi görev alanlarıyla sınırlı olduğunu ve her iki bakanlığın görev alanının da bu sınırlara dâhil olmadığını vurgulamaktadır.”[3]
Ceza yargılamasının amacı ile ilgili farklı yorumlar yapılmıştır. Bir görüşe göre, ceza yargılamasının amacı hukuka uygun yöntem ve delillerle suç işleyen kişileri tespit etmek, yargılamak ve mahkûm etmektedir.[4] Diğer görüşe göre, adlî yollarla maddî gerçeğe ulaşmagayesine erişmesi maksadı, arama işleminin temel amacıdır.[5]
Ancak bu amaçlar gerçekleştirilirken, Anayasada ve uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan; özel hayatın gizliliği[6], konut dokunulmazlığı[7], kişi özgürlüğü ve vücut bütünlüğü[8] gibihaklara müdahalelerde bulunulmaktadır. Dolayısıyla arama işlemi ile birey menfaati doğrudan zarara uğramaktadır. Tüm koruma tedbirleri gibi arama da, sadece masumiyet karinesi sebebiyle biçimsel olarak suçsuz olan kimselere değil; kimi zaman gerçekten suçsuz olanlara da uygulanabilecek ve ağır ihlallere yol açabilecek niteliktedir. Fakat diğer taraftan ceza muhakemesinin de amacına ulaşması bakımından devletin üstün bir menfaati bulunmaktadır.[9]AİHS’de yer alan düzenlemelerde ise, kamu otoritesinin müdahalesini meşru kılacak kıstaslar arasında “suçun işlenmesinin önlenmesi” sayılmış; ve bu tedbirlerin ancak “ölçülülük” ve “yasayla öngörülmüş olma”koşulları ile hukuka uygun olacağı belirtilmiştir. CMK’daki şartlar ve devamında düzenlenen aramaya ilişkin hükümler, aşağıda inceleneceği üzereAİHS’in aradığı kriterlere uygun gözükmektedir.
[1] KUNTER, Nurullah/YENİSEY, Feridun/NUHOĞLU, Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 2010, s.1050.
[2] CENTEL, Nur/ZAFER, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 2005, s.292.
[3] DOĞAN, Duygu Çağlar, Ceza Muhakemesinde Adli Arama, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2011, sayı 92, s.179.
[4] KOPARAN, M. Reşat, “Arama”, Seminer Çalışması, Kayseri, 2006, s.10.
[5] Doğan, a.g.e., s.157-180.
[6] Any. md. 20: Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ve kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyasıaranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
AİHS Madde 8: 1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
- Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir.
[7] Any. md. 21: Kimsenin konutuna dokunulamaz. Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
AİHS md. 8.1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir.
[8] Any. md. 19: Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil şartları kanunlarda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması, bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.
Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.
9 DOĞAN, Duygu Çağlar, a.g.e., s.160.
Bizce ceza yargılamasının amacı, suç işleyen kişileri yakalamak, yargılamak ve mahkûm etmektir. Zira, ceza muhakemesi bir süreçtir; ve gerçek suçluları bulmak ve cezalandırmak için var olan ve geliştirilen bir süreçtir. Bunu sadece maddi gerçeğe ulaşma gayesi olarak tekilleştirmek yanlıştır.
Arama ise, insanların özel hayatlarına müdahalelerde bulunan; haberleşme özgürlüklerini sınırlandıran bir koruma tedbiridir. Ancak devletin bu konuda üstün bir menfaati bulunmaktadır. Ancak birey menfaatini de görmezden gelmek söz konusu olamaz.
Bu sebeple, arama koruma tedbirine maruz kalanlar, Anayasa, kanunlar, yönetmelikler ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmışlardır. Tedbirin yerine getirilmesinin bu kadar sıkı şekil şartlarına bağlanmasının bir sebebi de kanımızca, uygulayıcılara (yalnızca kolluğu değil; hâkimlerve savcıları da anlamak gerekir) olan güvensizliktir. Her ne kadar, getirilen bu kurallara riayetsizliğin karşılığında cezaî yaptırım ve tazminat öngörülmüş olsa da, uygulamaya bakıldığında uygulayıcılar üzerinde pek caydırıcı bir etki yarattığı söylenemez.
Ancak farklı ve eksik uygulamaların bir sebebi de, kanun koyucunun açıklığa kavuşturmayıp uygulamaya bıraktığı durumlar ile gereğinden fazla sıkı şekil şartına bağladığı durumlardır. Pratikte bunlardan bazılarının birebir uygulanması halinde, kamu düzeninin korunamayacağı ve güvenliğinde istenilen ölçüde sağlanamayacağı açıktır. Örneğin, gecikmesinde sakınca olan halde dâhi yazılı emir aranması; mercii kararının hâkim onayına sunulup sunulmayacağının belirsizliği; bazı kavramların kanunda açıkça kanunda tanımlanmasının gerekliliği; cezai ehliyeti olmayanların durumu bunlardan yalnızca bir kaçıdır.
Mercii kararının hâkimin onayına sunulmasının gerekip gerekmediği tartışması hakkında; Anayasa’nın açık hükmünün CMK bakımından da uygulanması gerektiği kanaatindeyiz. Zira yasada açıkça yetkili merciin vereceği arama emrinin 24 saat içinde hâkimin onayına sunulması gerektiği ifade edilmiştir. Bunun gibi, avukatların, bir önleme araması çeşidi olarak üstlerinin aranması konusunda ise, yine Avukatlık Kanununun 58’inci maddesinin tartışmaya yer bırakmayacak hükmü sebebiyle, Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren suçlarla ilgili suçüstü durumları hariç, avukatın üzeri aranamaz. Burada yer alan “suç” kavramını, yasada hiç böyle bir ayrıma gidilmemesine rağmen, yalnızca adli aramalar bakımından değerlendirmek kanımızca doğru değildir.
Aramanın cezai ehliyeti olmayan bir şahıs hakkında yapılması söz konusu olduğunda ise, 117’inci maddeye tabi olarak aramanın yapılması gerektiği kanısındayız. Zira bir şahsın cezai ehliyetinin olmaması demek, hakkında yargılama yapılamayacağı değil; hapis cezasına hükmedilemeyeceği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla aramaya muhattap olabilir. Ve cezai ehliyeti olmayan bir şahıs da en az cezai ehliyeti olan şahıs kadar suç işleme kapasitesine sahip iken; hakkında arama yapılabilmesi için niçin somut olayların oluşması beklensin? Yahut, cezai ehliyeti olmayan kişi ile ilgili yapılan aramada, belki kendisini suç işlemeye yönlendiren ve cezai ehliyeti olan bir şahıs hakkında delillere ulaşılacaktır. Bu sebeple, bahsedilen durumlarda “makul şüphe”nin yeterli olması gerektiğini ifade etmek gerekmektedir.
CENTEL, Nur/ZAFER, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 2005.
DOĞAN, Duygu Çağlar, “Ceza Muhakemesinde Adli Arama”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2011, sayı 92.
ERYILMAZ, M. Bedri, Türk ve İngiliz Hukukunda ve Uygulamasında Durdurma ve Arama, Ankara, 2003.
HAKERİ, Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku Temel Bilgiler, Ankara, 2012.
KIZILKAYA, Ezgi, “Türk Hukuku ve Karşılaştırmalı Hukukta Arama, El koyma, Gözaltı”, TBB Dergisi.
KOPARAN, M. Reşat, “Arama”, Seminer Çalışması, Kayseri, 2006.
KUNTER, Nurullah/YENİSEY, Feridun/NUHOĞLU, Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 2010.
ÖZBEK, Veli Özer, CMK İzmir Şerhi, Ankara, 2005, s.410.
ÖNDER, Ayhan, “Arama”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, İstanbul, 1963, c.29, sayı:3.
PARLAR, Ali/HATİPOĞLU, Muzaffer, Ceza Muhakemesi Kanunu Yorumu, Ankara, 2008.
ŞAHİN, İlyas,“U.S./Jones Kararı”Küresel Bakış Dergisi, Yıl:2, Sayı:5, Nisan 2012.